Önalım hakkı diğer bir adıyla şufa hakkı Türk Medeni kanunun 732 vd maddelerinde düzenlenmiştir.
Önalım Hakkı Nedir?
Paylı mülkiyete tabi taşınmazlarda bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını kısmen veya tamamen üçüncü bir kişiye satması halinde, diğer paydaş maliklere satılan bu payı öncelikle satın alma hakkı veren yenilik doğrucu bir haktır.
Herkes mülkiyetindeki bir taşınmaz üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilir. Fakat önalım hakkı bu duruma bir sınırlama getirmektedir.
Bu hak mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve payın üçüncü kişiye satılması ile kullanılabilir hale gelir.
- Önalım hakkı sadece satım ilişkilerinde kullanılabilen bir hak olduğundan, satım dışında yapılan işlemlerde trampa ve bağışlamada kullanılamaz. Ayrıca cebri artırma yoluyla yapılan satımlarda önalım hakkının kullanılamayacağı belirtilmiştir.
Önalım Hakkının Türleri;
Yasal Önalım Hakkı;
TMK’nın 732. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre yasal önalım hakkı, paylı mülkiyete tabi taşınmazlarda, paydaşlardan birinin payını üçüncü bir kişiye satması halinde, diğer paydaş veya paydaşlara bu payı öncelikle satın alma hakkı veren eşyaya bağlı bir haktır. Yasal önalım hakkı, paylı mülkiyetin kurulmasıyla aynı anda kendiliğinden kurulur ve paylı mülkiyete tabi taşınmazdaki payın satılmasıyla birlikte kullanılabilir hale gelir. Yasal önalım hakkını kullanmak isteyen kişinin satım işleminin yapıldığı tarihte paydaş olması gerekir.
Kanundan doğan bir hak olduğu için ayrıca tapu siciline şerh edilmesine gerek yoktur.
- Yasal önalım hakkının amacı paydaş malikler arasına üçüncü kişilerin girmesini önlemek, payların mümkün olduğu kadar az kişide toplamasını sağlamaktır.
Sözleşmeden Doğan Önalım Hakkı;
Bu durumda taşınmaz maliki, ileride taşınmazını veya payını satması halinde önalım hakkı tanıdığı kişiye bunları öncelikle satmayı taahhüt eder. Yasal önalım hakkından farklı olarak paylı mülkiyet olmayan taşınmazlarda da kurulabilir. Yapılacak sözleşme yazılı şekilde olmalıdır.
Sözleşmeden doğan önalım hakkı kural olarak taşınmaz malikine karşı kullanılır bununla birlikte önalım hakkına dair yapılan sözleşme tapu kütüğüne şerh edilmişse bu taşınmazı satın alan diğer kişilere karşı önalım hakkı kullanılabilir. Tapu kütüğüne yapılan şerh 10 yıl için geçerlidir. Bu süre dolduktan sonra tekrar şerh anlaşması yapılabilir.
Yasal Önalım Hakkının Kullanılamayacağı Haller;
- Taşınırlarda, (Paydaşlar dilerse, aralarında yapacakları hukuki işlem ile taşınır mallarda da önalım hakkını kurabilirler)
- Mülkiyetin devri borcunu doğuran bağışlama veya trampa hallerinde,
- Kamulaştırma ve arazi toplulaştırılması hallerinde,
- Elbirliği mülkiyeti ile kat mülkiyetinde (istisnası mevcut)
- Artırma yoluyla yapılan satışlardan cebri artırmayla satışlarda,
- Önalım hakkına konu olan payın mülkiyetinin bir hakim kararıyla başka bir kişiye geçirildiği hallerde,
- Satım karakterinin üstün bulunmayıp, bağışlama karakterinin ağır bastığı karma sözleşmelerde,
- Üçüncü kişi tarafından üstlenilen karşı edimin, önalım hakkı sahibi tarafından yerine getirilmesinin mümkün olmadığı hayat boyunca irat, ölünceye kadar bakma sözleşmeleri ile önalım hakkı konusunun (payın) bir şirkete sermaye olarak konulduğu hallerde,
- İki şirketin birleşmesi halinde,
- Vakıf kurma işleminde,
- Mirasın geçmesi ve paylaşımında, mirastan feragat gibi miras hukukuna ilişkin amaç ve saiklerin ağır bastığı durumlarda,
- Paydaşların payını, çocuklarına, karı veya kocasına ya da bir hısımına devretmesi halinde şeklen bir satış sözleşmesi bulunmasa bile, gerçekte satıştan başka miras hukukuna ilişkin amaçlar veya bağışlama bulunan hallerde,
- Paylı mülkiyete konu taşınmazın paydaşlar arasında fiilen taksim edilip de kullanılan bir kısmının verilmiş olduğu paydaş tarafından üçüncü bir kişiye satılması halinde,
- Tapuya kayıtlı olmayan taşınmazlarda
- Eşyayı kullanma borcu doğuran adi kira, ürün kirası gibi ilişkilerde,
- Resmi şekle aykırı, muvazaalı ya da ehliyetsiz bir kişi tarafından yapılan ya da hukuka, ahlaka aykırı veya imkansız olan satış sözleşmelerinde (ortada geçerli bir satış sözleşmesi olmadığı için)
Önalım Davası;
Şufa hakkı ancak dava yoluyla kullanılabilir.
Önalım davası değiştirici yenilik doğuran bir davadır. Bu davanın kabulü sonunda verilecek inşai hüküm ile satıcı ile alıcı arasında kurulmuş bulunan satım ve mülkiyet ilişkisini kaldırıp, alıcı ile davacı(önalım hakkı sahibi) arasında kurmak suretiyle değiştirmektedir.
Şufa davası, görevli mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açılarak kullanılmalıdır. Şufa davasında yetkili mahkeme gayrimenkulün bulunduğu yer mahkemesidir
Şufa Hakkını (Önalım Hakkını) Kullanma Süresi Nedir?
Şufa hakkının kullanılması açısından iki türlü süre söz konusudur:
- Şufa hakkı (önalım hakkı)sahibi paydaşlara gayrimenkulün alıcısı tarafından satış noter aracılığıyla bildirilmişse, satışın bildirilmesinden itibaren 3 ay içerisinde şufa davasının açılması gerekir.
- Şufa hakkı sahibi paydaşlara satış noter vasıtasıyla bildirilmemişse her halde satış tarihinden itibaren 2 yıl içerisinde şufa davasının açılması gerekir.
Şufa hakkını kullanma süresi olarak belirlenen süreler hak düşürücü niteliktedir. Bu süreler geçtikten sonra şufa davası açılması mümkün değildir.
Şufa Hakkını Kullanan Paydaşa Karşı Muvazaa İddiası;
Şufa hakkını kullanarak önalım davası açan paydaşa karşı, satış bedelinin daha yüksek olduğu gerekçesiyle muvazaa iddiasında bulunulamaz. Şufa davasının konusu taşınmazı gerçekte daha yüksek bedelle satın almasına rağmen tapuda düşük bedel gösterek satın alan davalı, şufa hakkını kullanan davacıya bedelde muvazaa iddiasında bulunamaz.
Muvazaa, sözleşmenin tamamında değil bir bölümündedir. Bedelde muvazaa olarak gerçekleşen bu durumda sözleşme geçerli kabul edilmiştir. Taraflar tapuda yapılan tescil işlemi ile sözleşmeyi ifa ettiklerine ve bu sözleşmenin koşullarını yerine getirip ana unsurlarını gerçekleştirdiklerine göre bedelde muvazaa iddiasını ileri sürerek sözleşmenin iptalini istemeleri “hakkın kötüye kullanılması” olarak değerlendirilmektedir
Diğer taraftan şufa hakkını kullanan paydaşa karşı satış bedelinde muvazaa bulunduğu, gerçekte bedelin daha fazla olduğu, sözleşmenin taraflarından biri (alıcı) tarafından ileri sürülmesi de hakkın kötüye kullanılması teşkil eder.
Önalım Hakkının Düzenlendiği Maddeler;
. Yasal önalım hakkı a. Önalım hakkı sahibi
Madde 732-Paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması hâlinde, diğerpaydaşlar önalım hakkını kullanabilirler.
b. Kullanma yasağı, feragat ve hak düşürücü süre
Madde 733-Cebrî artırmayla satışlarda önalım hakkı kullanılamaz.
Önalım hakkından feragatin resmî şekilde yapılması ve tapu kütüğüne şerh verilmesi gerekir. Belirli bir satışta önalım hakkını kullanmaktan vazgeçme, yazılı şekle tâbidir ve satıştan önce veya sonra yapılabilir.Yapılan satış, alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirilir.Önalım hakkı, satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve her hâlde satışın üzerinden iki yıl geçmekle düşer.
c. Kullanılması
Madde 734-Önalım hakkı, alıcıya karşı dava açılarak kullanılır
Önalım hakkı sahibi, adına payın tesciline karar verilmeden önce, satış bedeli ile alıcıya düşen tapu giderlerini, hâkim tarafından belirlenen süre içinde hâkimin belirleyeceği yere nakden yatırmakla yükümlüdür.
2. Sözleşmeden doğan önalım hakkı
Madde 735-Tapu kütüğüne şerh verilen sözleşmeden doğan önalım hakkı, şerhte belirtilen sürede ve belirtilen koşullara göre her malike karşı kullanılabilir. Kütükte koşullar belirtilmemişse taşınmazın üçüncü kişiye satışındaki koşullar esas alınır.Şerhin etkisi her durumda, şerhin verildiği tarihin üzerinden on yıl geçmekle sona erer. Yasal önalım hakkınınkullanılmasına ve vazgeçmeye ilişkin hükümler sözleşmeden doğan önalım hakkında da uygulanır
ŞUFA (ÖNALIM HAKKI İLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI;
Fiilen Taksim Edilen Taşınmazda Şufa Hakkı Kullanılamamasıyla ilgili;
Davalı taraf, şufa davasına karşı taşınmazın fiilen taksim edildiği savunmasını ileri sürmüştür. Fiili taksim savunması davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi mahkemece de kendiliğinden nazara alınması gerekir. Davalı fiili taksime dayandığına göre bu konuda taraf vekillerine tanık dahil tüm delillerini bildirmeleri için süre verilmeli, bildirilecek tüm deliller toplanıp değerlendirmeli ve yerinde keşif yapılarak konusunda uzman bilirkişilerden rapor alınarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir ( Yargıtay 6. Hukuk Dairesi – Esas No: 2012/5928, Karar No: 2012/91212, Tarih: 18.06.2012).
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 732’nci maddesinde “paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması hâlinde, diğer paydaşlar önalım hakkını kullanabilirler” hükmü öngörülmüştür. Anılan düzenlemede önalım hakkının açık bir tarifi yapılmamakla birlikte temel prensibin mülkiyet serbestisi ve tasarruf yetkisi olduğu gözetilerek paydaşın temlik hakkı sınırlandırılırken bu sınırlandırma sınırlı tutularak sadece satım akitleri için önalım hakkı öngörülmüştür. Bu husus yukarıda içeriği açıklanan 20.06.1951 tarihli ve 5/13 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da benimsenmiş ve kararın gerekçesinde; taşınmaz mülkiyetinin takyitlerinden olan kanuni önalım hakkının taşınmazda hisse sahibi bulunan şahsa, diğer bir kimsenin payının üçüncü kişiye satılması hâlinde o hisse müşteriye neye mal olmuş ise o miktar ile ve belli bir süre içinde satın almak yetkisini veren ayni bir hak olduğu ifade edilmiştir.Açıkça görüldüğü üzere kanuni önalım hakkından söz edebilmek için paylı mülkiyet hükümlerine tabi bir taşınmazdaki payın üçüncü şahsa satılması gerekmektedir; önalım hakkının konusu pay satışıdır.
Gerçek bir satışın konusu olmayan, satım niteliği taşımayan pay temliklerinde yasal önalım hakkı doğmayacaktır. Önalım hakkının payın satışındaki şartlar dâhilinde kullanılması gerektiğinden, payı paradan başka bir karşılıkla iktisap edenlerden, onu, aynı şartlarla yerine getirmek suretiyle temellük etmeye imkân bulunmamaktadır. Örneğin temlikin hibe şeklinde olması hâlinde, hibede bir malın bedelsiz olarak üçüncü kişinin mülkiyetine geçirilmesi amaçlandığından önalım hakkı kullanılamayacaktır. Zira önalımda, önalım hakkını kullanan kişinin payı satın alana ödemekle yükümlü olduğu bedel hibede mevcut değildir, önalım hakkını kullananın hiçbir bedel ödemeden payın kendisine devrini istemesi mümkün değildir.
Diğer taraftan davalının, taşınmazda “fiili taksim” bulunduğunu ileri sürmesi nedeniyle bu kavram hakkında da açıklama yapılmasında yarar vardır.TMK’da paydaşlar arasında fiili taksim hususu düzenlenmediği gibi önalım hakkının kullanımına olan etkisine dair bir düzenleme de bulunmamaktadır. Bu kavram uygulamamıza Yargıtay İçtihatları ile girmiştir. Yargısal içtihatlarda yapılan tanıma göre paydaşlar arasında fiili taksim bulunduğu taktirde önalım hakkının kullanılmasının dürüstlük kurallarına aykırı olduğunun kabul edilebilmesi için yasal önalım hakkına konu payın ilişkin bulunduğu bir taşınmazın varlığı, bu taşınmazın, paydaşlarca kendi aralarında taksim edilmesi ve davacı ve davalıya pay satan paydaş (paydaşların) taşınmazın belirli bir kısmını kullanması gerekli ve yeterlidir. Paydaşlar arasında fiili taksim bulunması hâlinde yasal önalım hakkının kullanılamayacağına dair bir yasa hükmü bulunmasa da, taşınmazda fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre de paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemli olarak bağımsız bu oluşumun korunması, TMK’nın 2’nci maddesinde tanımını bulan dürüstlük kuralının gereğidir. Zira TMK’nın 2’nci maddesinde herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını ifa ederken dürüstlük kurallarına uyması zorunluluğu getirilmiş, uyulmamasının yaptırımı olarak da hakkın kötüye kullanılmasının hukuk düzeni tarafından korunmayacağı belirtilmiştir. Bilindiği üzere hakkın açıkça kötüye kullanıldığı tüm hâllerde dürüstlük kuralına da aykırılık söz konusudur. Fiili taksimin hukuki dayanağını da TMK’nın bu maddesi oluşturmaktadır (Tunaboylu, M.: Önalım (Şuf’a) Davaları, 4. b., Ankara 2008, s.440). Nitekim öğretide paylı mülkiyette fiili taksim durumu Yargıtay kararlarından bağımsız olarak tanımlanmamış olup, yalnızca yasal önalım hakkının dürüstlük kuralına aykırı kullanımlarından biri olarak nitelendirilmiştir (Köylüoğlu, E.: Önalım Davası (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara 2011, s. 93).
Somut olayda; dava konusu 869 parsel sayılı taşınmazın kullanım şekli dava dışı paydaşlar ve davacı tarafından düzenlenen ve krokiye bağlanan 04.11.2011 tarihli adi yazılı taksim sözleşmesi ile belirlenmiştir. Paydaş Kubilay Engin taşınmazdaki 1/3 payını taksimden sonra 16.08.2012 tarihinde satış yoluyla davalıya devretmiştir. Dolayısıyla, dava dışı Kubilay Engin fiili taksim sonucu tarafına bırakılan bölüme denk gelen payın davalıya nakledilmesini sağlamış olup taşınmazın taksimine ilişkin sözleşmenin tarafı olan davacı …’in yapılan satış nedeniyle önalım hakkını kullanması TMK’nın 2’nci maddesinde yer alan dürüst davranma kuralı ile bağdaşmamaktadır. Diğer taraftan davacı her ne kadar taksim sözleşmesinin fiilen uygulanmadığı iddiasında bulunmuş ise de “protokoldür” başlıklı tarihsiz belgeyi dava dışı diğer paydaş … ve davalı … ile davacı vekili sıfatıyla Mahrem Engin imzalamış olup, bu belgede de taşınmazın rızai taksim sözleşmesi uyarınca kullanılacağı kararlaştırılmıştır. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde taşınmazda eylemli paylaşımın bulunduğu gözetilmeksizin davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir (HGK-K.2019/129).
Akrabaya Yapılan Satış veya Hibe (Bağış) Halinde Önalım Hakkı Kullanılamamamasıyla ilgili;
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun “Yasal Önalım Hakkı-Önalım Hakkı Sahibi” başlıklı 732. maddesinde “Paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması halinde, diğer paydaşlar önalım hakkını kullanabilirler” hükmü düzenlenmiştir. Anılan düzenlemede, önalım hakkının açık bir tarifi yapılmamakla birlikte temel prensip mülkiyet serbestisi ve tasarruf yetkisi olmakla birlikte, önalımda paydaşın temlik hakkı sınırlandırılmakta, ancak bu sınırlandırma sınırlı tutularak sadece satım akitleri için önalım hakkının kullanılabileceği öngörülmüştür.
Gerçek bir satışın konusu olmayan, satım niteliğinde olmayan pay temliklerinde yasal önalım hakkı doğmayacaktır. Önalım hakkı payın satışındaki şartlar dahilinde kullanılması gerektiğinden, payı paradan başka bir karşılıkla iktisap edenlerden, aynı şartlar yerine getirilmek suretiyle temellük etmeye imkan bulunmamaktadır. Pay satın alan tarafından, temlik işlemi satış olarak gösterilmekle birlikte, gerçekte hibe olduğu savunmasında bulunulması halinde, diğer bir anlatımla hibe ile temlikin amaçlandığının iddia edildiği hallerde, payı temlik alan davalı muvazaalı resmi işlemin tarafı olduğundan ve hiç kimse kendi muvazaasına dayanamayacağından muvazaa iddiasının dinlenmeyeceği açıktır. Bunun yanında, paydaş payını karı ve kocaya, çocuklarına yahut akrabaya temlik ederse görünüşte satış sözleşmesi yapılsa bile miras hukuku ile ilgili amaçların yada bağışlama gibi düşüncelerin hakim olduğu durumlarda önalım hakkının kullanılmayacağı 27.03.1957 günlü ve 1956/12 Esas, 1957/2 Karar sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararında belirtilmiştir. Anılan kararın açıklayıcı olan gerekçe kısmında; “Miras hukukuna müteallik kaidelere tevkifan veya sair mülahazalarla kendi evladına veya akrabasına satış yapması halinde de şufa cereyan edip etmeyeceği noktasının mülahaza olunmak icap eder. Bu gibi akrabaya satışta ortada satış akdinin bir unsuru olan bedel zikredilmiş olsa bile bunu mücerret bir satış olarak kabul etmeye imkan yoktur. Çünkü burada mümellikin maksadı malının bedelini almak değil, belki akrabalık münasebeti dolayısıyla onu tesahüp etmek ve yerine geçmektir” açıklamasına yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere kararın hem bağlayıcı olan sonuç kısmında ve hem de açıklayıcı olan gerekçe kısmında özel bir hukuki statüyü ifade eden “mirasçı” teriminin tek başına kullanılmasından özenle kaçınılmış ve daha geniş olan “akraba” kavramına da yer verilmiştir. Bu halde, kararın sadece satış tarihi itibariyle doğrudan mirasçı olan kişileri kapsamına aldığının kabulü mümkün değildir. Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında 20.03.1957 tarih 1956/12 E. 1957/2 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının, sözleşmede taraf olan kişinin işlemde muvazaa savunmasında bulunamayacağı ve bunu her türlü delille ispat edemeyeceği kuralının istisnası olduğu görülmektedir. Anılan kararın uygulanabilmesi için öncelikle satışın, satış tarihi itibariyle doğrudan mirasçılar arasında yapılması gerekmeyip, temlikin taraflarının akraba olması yeterlidir. Temlikin akrabalar arasında satış şeklinde yapılmış olması halinde ise bu kez İçtihadı Birleştirme Kararının aradığı “hibe veya miras hukukuyla ilgili amacı” nın bulunup bulunmadığı hususunun, diğer bir ifade ile akrabalar arasında yapılan her temlikte somut uyuşmazlığın niteliğine göre temlikin hibe veya miras hukukuyla ilgili amaçlarla yapılmış olup olmadığının yöntemince ispatı aranmalı ve ispatı halinde temlikle önalım hakkının kullanılmasının mümkün olamayacağı gözetilmelidir. (Yargıtay 14. HD – Karar No:2019/6860 ).
Satış Bedelinin Yüksek Gösterildiği Her Türlü Delille Kanıtlanabilir
Önalım hakkının kullanılmasıyla bu hakkı kullanan paydaş ile alıcı arasında kapsam ve şartları satıcı ile davalı arasında yapılan sözleşmenin aynı olan bir satım ilişkisi kurulmuş olur. Önalım bedeli tapuda gösterilen satış bedeli ile davalı tarafından ödenen harç ve masrafların toplamından ibarettir. Dava konusu payın satışına ilişkin hukuki işlemin tarafı olan davalı 3. kişi durumundaki davacıya karşı bedelde muvazaa iddiasında bulunamaz ise de davacı önalım hakkına engel olmak amacıyla satış bedelinin resmi satış senedinde yüksek gösterildiğini iddia edebilir ve bu iddiasını tanık dahil her türlü delille kanıtlayabilir.
Somut olaya gelince; 17.04.2018 tarih 6054 yevmiye numaralı resmi senedin incelenmesinde, dava konusu 1530 ada 3 parsel sayılı taşınmazda 1/12 hissenin 200.000,00 TL; 1530 ada 8 parsel sayılı taşınmazda 63/400 hissenin ise 500.000,00 TL bedelle satıcı Metin Kırlangıç tarafından davalıya satıldığı, alıcının ödediği tapu harcının 14.000,00 TL ve döner sermaye tahsilinin 235,00 TL olduğu anlaşılmıştır. Davacı bedelde muvazaa iddiasında bulunarak davasını 10.000,00 TL üzerinden harçlandırmak suretiyle açmış ve yargılama sırasında 342.009,80 TL üzerinden eksik harcı tamamlamıştır. Davacı, muvazaa iddiasını kanıtlamak için tanık beyanları, keşif, bilirkişi incelemesi, rayiç bedel araştırması ve yemin deliline dayanmıştır. 14.02.2019 günlü duruşmada dinlenen davacı tanıkları, davalı ile satıcı arasındaki alışverişe ilişkin bir anlatımda bulunmamışlardır. İnşaat bilirkişileri tarafından sunulan 18.01.2019 tarihli rapora göre satış tarihinde dava konusu hisselerin değerleri toplamının 342.009,86 TL olduğu belirlenmiş, mahkemece bu bedel ve tapu harcı olan 14.000,00 TL esas alınarak önalım bedeli depo ettirilmiştir. Resmi senetteki satış bedeli ile keşif ile belirlenen bedel arasındaki fark tek başına bedelde muvazaa iddiasını kanıtlamaya yeterli değildir. Davacı tanıklarının da davalı ile satıcı arasındaki mülkiyet nakline ilişkin görgüye dayalı bilgileri bulunmadığından davacı bu delillerle bedelde muvazaa iddiasını kanıtlayamamıştır. Ancak, dava dilekçesinde yemin deliline dayanmış olduğundan davacıya yemin teklif etme hakkı olduğu hatırlatılarak yemin teklif edilmesi halinde sonucuna göre, aksi halde resmi satış sözleşmesindeki bedel ve masraflar üzerinden önalım bedeli belirlenerek karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir (Yargıtay 7. Hukuk Dairesi-K.2021/2315).